Çocukluğundan beri dinlediği Türk sanat müziği, kendisine hediye edilen Nesrin Sipahi kayıtları ile tutkuya dönüşen opera sanatçısı Efruze, Türk sanat müziğini yeni nesile sevdirmek amacıyla, şarkı seçimleri ve stüdyo kayıt süreci ile hazırlık çalışmaları bir yıl süren, stüdyo çalışması beş günde eski bir yöntem olan “hücum kayıt” sistemi ile canlı olarak kaydedilip 11 şarkıdan oluşan Yeşilçam sinemasına esin kaynağı olmuş hepimizin ezbere bildiği şarkıları “Assolist” albümü ile Türk sanat müziği seven herkesi, dinleyici ile buluşturuyor.
Şarkı söylemeye ve profesyonel olarak şarkıcı olmaya nasıl karar verdiniz? Nasıl bir ailede büyüdünüz?
Çok renkli ve bol kuzenli bir ailede büyüdüm. Çocukken en sevdiğimiz oyunlar hep sahne ile alakalı olurdu; bir gün şarkıcı, bir gün sinema oyuncusu, bir gün balerin, bir gün tiyatrocu… O yüzden hep sahne üstünde olmayı istemem tesadüfi değil sanırım. Enstrüman çalarak başladığım, ruhuma işleyen müzik aşkı opera ile tanışmamla birlikte şarkı söyleme tutkusuna dönüştü. 15 yaşında aldığım ilk şan dersinde sesimin aldığı o büyülü hali hiç unutamam. Aileme gelince, çok fazla müzik dinlenen bir ailede büyüdüm. Şanslı çocuklardık, o zamanlar müzik daha kaliteli, daha el değmemiş, daha akustik ve bence çok daha yaratıcıydı. O müzikler beni öyle güzel beslemiş olacak ki hepsi “Assolist”albümünde hayat buldu.
Klasik batı eğitimi almanıza rağmen Türkçe Pop albümüyle değil, Türk sanat müziği albümü ile dinleyici ile buluştunuz. Bu kararı vermenizdeki temel etken neydi?
Günümüz Türk pop müziğinde rahmetli Onno Tunç zamanlarındaki gibi aranjeler sözler, melodik zenginlikler olsaydı belki pop müzik söylemek isterdim. Ama günümüz pop müziğininin hızlı tüketime hizmet etmesinden dolayı üretimin de hızlı olması sentetik bir müziğin ortaya çıkmasına neden oluyor ve e o da benim ruhuma hiç hitap etmiyor. Türk sanat müziğindeki beste ve güfte derinliği beni müziğe beni hayran bırakan ve icracısı olma isteği uyandıran en büyük unsurdur. Umarım bu albümle benden sonra geleceklere yol açmış olurum.
Yıllarca opera sahnesinde de yer aldınız. Opera’da perde arkasında bizim görmediğimiz nasıl bir dünya var?
Disiplin, disiplin, disiplin… Opera sanatçısı olmayı, dünya şampiyonluğu alacak kadar iyi bir sporcu olmaya çok benzetirim; çok çalışmak, çok düzenli bir hayat, düzenli yemek, düzenli uyku, rahat bir ruh hali. Ancak tüm bunlar bir araya gelince gerçekten hakkını vererek bir operada ortalama 3-4 saat şarkı söyleyebiliyorsunuz.
Albümdeki eserleri seçerken nelere dikkat ettiniz, sizi en çok etkileyen makamlar hangileri?
Neşeli bir yapıya sahip biri olarak neşeli, ritmik yapısı renkli eserleri daha çok sevmişimdir. Eserlerimi seçerken sahnelerimde bana en çok eşlik edilen eserlerden bir seçki oluşturmaya çalıştım. Albümde birçok şarkım Nihavend‘dir o yüzden.
Viyola ve piyano da çalıyorsunuz. Enstrümanla ilişkinizi nasıl tarif edersiniz? Hala aktif olarak çalışıyor musunuz?
Viyola‘yı lise yıllarımda çalıyordum. Elime alsam tabii ki çalarım ama aktif olarak çaldığımı söyleyemem. Piyano ise çocukluğumdan beri çaldığım hayatımın bir parçası haline gelmiş bir enstrüman. Bence her şarkıcının bir enstrümanı biraz çalabiliyor olması onun müziği daha iyi anlayan bir yorumcu olmasını sağlıyor.
Müzik dışında neler yapmaktan hoşlanırsınız?
Hareketli bir yaşam tarzını çok seviyorum. Yapı olarak da pek yerinde duran biri değilimdir. Bu yönümü sporla, gezmekle ve seyahat ile beslemeyi çok severim. Yeni yerler keşfetmek ya da spor yaparken sınırlarımı zorlamaktan çok keyif alırım. Özümde öğrenmeye çok aç bir yapım var.
Assolist’in ardından yeni projeler neler? Sizden nasıl bir repertuvar dinleyeceğiz?
Assolist zamanı ve modası olmayan klasik bir albüm, o yüzden senelerce dinleneceğini düşünüyorum. Bundan sonra ki projem yine aynı türde ama tabii ki farklı bir sunuş ile olabilir. Sürpriz olsun…