“Bir evin bahçesinde gördüm mimoza ağacını, henüz ocak ayındaydık ama açmıştı çiçeklerini. Normalde mart-nisan aylarında bekleriz onu ama o çiçeklerini zamanından önce açmıştı. Çok geçmeden kar yağışına dayanamadı, hemen soldu çiçekleri. Bu mevsim, bu güzelliği anlayamazdı çünkü, bilemezdi kıymetini. İşte insanlar da tıpkı böyleydi. Zamanından önce dünyaya gelen insanlar, döneminde anlaşılamazlar ve mutsuzluklarıyla bu hayattan göçüp giderler tıpkı Van Gogh gibi, Fikret Mualla gibi, zaten onlar anısınadır bu sergi…” diyor sanatçı Yeşim Kale, Kar Fırtınasında Bahar Çiçekleri adlı sergisini anlatırken. Bu kadar anlamlı anlatılamazdı doğrusu. Etkilenmemek elde değil. Büyülü bir atmosferi olan Kuzguncuk’taki Yeşim Kale Art Gallery’de buluştum kendisiyle, muazzam resimlerine hayran kaldım ve elbette kendisinin üretme aşkına ve sanat gözüne de öyle. Çok yönlü çok renkli çok üretken bir sanatçı Yeşim hanım. Bu sayımızda sizleri bu güzel kadının sanat dünyasına büyülü bir yolculuğa çıkarmak istedim. Unutmadan! Sergi 28 Şubat’a kadar görülebilecek, sakın kaçırmayın!
Yeşim hanım öncelikle Yeşim Kale kimdir neler yapar sanat aşkı nasıl başlamıştır öğrenelim, okurlarımızın merakını giderelim isterim. Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Ankara doğumluyum. Ortaokulu Çavuşoğlu Koleji, Liseyi Özel Kalamış Koleji’nde okudum. İstanbul Diş Hekimliği Fakültesi mezunuyum. Mesleğimi uzun süre aktif olarak yaparken sanata ilgim vardı, ancak hobi düzeyindeydi. Arada bir kitap yazdım. Sultanların Aşkı adlı kitabımda Hürrem Sultan’ın kişisel analizini kurguladım. Ve pek çok kitaba, dizi filme ilham oldu. Fakat, mesleğimde başarılıydım ve ailem bu yönde ilerlemem konusunda telkin veriyordu. İmplant ve Ortodonti kurslarına gitmemi destekliyor, fakat mücevher tasarım kursuna gittiğimde yüzleri asılıyor, vazgeçmem için ellerinden geleni yapıyorlardı. Buna rağmen, sanat ve tasarımdan kopmadım. Çok yetenekli ama bunları gerçekleştirmeyen ve saklayan babamın ölümünden sonra, hobilerimi profesyonelleştirme kararı aldım ve meslek pratiğini bıraktım. Kendime, tasarım ve sanat konusunda yatırım yaptım ve eğitimler aldım. Yine de tuval boyamıyordum, öyle bir isteğim yoktu. Avrupa’daki sanat şehirlerine seyahat ettim ve müzeleri dikkatle gezdim. Paris, Roma, Milano, Floransa, Barselona, Basel’de defalarca bulundum. O şehirlerde, sanat ve kültüre bakışa hayran oldum. Pandemi döneminde Ağustos 2020’de bir sabah uyandım ve tuval boyamak istiyorum dedim. İlk 150×150 cm bir tuval boyadım ve o günden beri resim yapıyorum.
Harika bir sergiyle çıktınız karşımıza ama sergiye hemen değinmeden öncelikle Yeşim Kale için sanat ne ifade ediyor sizden duyalım isterim…
Teşekkür ederim. Benim için sanat, duygularımın dışavurumu. Gönül dünyamın renkleriyle, aklımdan ve kalbimden geçenleri ifade ettiğim bir yaratımı anlatıyor.
Gelelim o harika sergiye. Kar Fırtınasında Bahar Çiçekleri serginizden gözümüzü alamadık doğrusu, her biri birbirinden şahane sanat eserleriyle çıktınız karşımıza. Bu sergi sizin için ne ifade ediyor? Ne hissettiriyor?
Ocak ayının ilk haftasıydı. Kuzguncuk’ta bir evin bahçesinde mimoza ağacı gördüm. Uzun süre seyrettim, sarı rengine hayran oldum. Çiçekler ne kadar naifti. Aklıma, bahar ayını beklemeden, kışın Güneş’i görüp açan çiçekler geldi. Kış güneşi onları kandırır ve sonrasında bir kar fırtınası hepsini dağıtırdı. Bu dünyaya erken gelen insanlar aklıma geldi. Gelecekte gelmeleri gereken ama ışığın cazibesine kapılıp şimdiyi seçmiş büyük ruhlar… Onları anlayamayan beyin ve ruh kapasitesine sahip insanlar arasında üzüntü ve mutsuzlukla göçüp gitmiş insanlar…Değerleri geçmişte değil, günümüzde anlaşılmış yaşamayan sanatçılar…Van Gogh gibi, Fikret Mualla gibi…Ve bu sergi için hızla çalıştım. Üç hafta gibi kısa bir sürede bu solo sergi çıktı.
“Ayda bir sergi çıkarabilecek kadar resim yapabiliyorum”
Yeşim Kale Art Gallery’den de bahsedelim dilerseniz. Ne zaman kurdunuz bugüne kadar hangi sergiler yer aldı galerinizde?
Yaklaşık bir buçuk yıl önce başladığım resim sanatında, pek çok karma sergiye katıldım. İlk solo sergimi de La Vision Art Galeri’de 2020 Aralık ayı içinde yaptım. Tıpkı bir şelalenin denize kavuşması gibi yoğun bir şekilde resim yapıyor ve sergiliyordum. Alfa galerilerde sergi yapmak için başvuru yaptığımda bana iki yıl sonrasına gün verebiliriz diyorlardı. Ben ise sabırsızdım. Sanatımı sergileyerek bir an önce paylaşmak istiyordum. Yaptığım resimler yüzü geçmişti ve evimde yaşam alanımızı işgal etmeye başlamıştı. Büyük tablolar yapıyorum ve çok yer kaplıyor. Hem kendi atölyemi kurmak, hem de sergileyeceğim bir alan yaratmak istiyordum. Hem de Kuzguncuk’ta olsun istiyordum. Çünkü bana huzur veriyordu. Ve şu anda sizinle galerimde, resimlerim arasında sohbet ediyoruz. Bu galeriyi sadece kendi solo sergilerim, sanatçı arkadaşlarımla sosyalleşebileceğimiz bir yer ve sanatseverlerle iletişim halinde olabileceğimiz bir yer olarak düşündüm ve açtım. Üç ay içinde iki solo sergim oldu. Atölyemde 4-8 saat arası resim yapıyorum. Üretken bir ressamım ve ayda bir sergi yapabilecek kadar resim yapabiliyorum.
Masal ailemi gibi olan galerinizde seramik bardaklar da çok dikkatimizi çekiyor bunlarla ilgili bilgi verebilir misiniz? Sizin üretimleriniz mi bu seramik tasarımlar ve bu muhteşem takılar?
Evet. Kendi tablolarımda özgün motifler ve desenler kullanıyorum ve bu desenleri seramiklere ve takılarıma da yansıtmaya başladım. Soyut resimlerimi porselenlere kupalara fincanlara çizip dostlarıma hediye ediyorum. Elbette satın almak isteyen kişiler için de satışa sunuyorum. Tamamen özgün ürünler bunlar, kendi resimlerimde de takılarımda da bu ürünlerle kendi dünyamı anlatıyorum. Kuyum işi takı tasarımlarımı tamamen savarovski kristaller ve zirkon taşla bronz üzeri gümüş rodaj ile yapıyorum ya da talebe göre altın rengi kullanıyorum. Solmayan alerji yapmayan kaliteli bir malzeme olmuş oluyor dolayısıyla. Kraliyet ailelerinden ve Osmanlı’dan ilham alınan küpeler ve broşlar mevcut. Koleksiyonumda kolye ve bileklikler de var ama en çok kullandığım ve talep edilen aksesuarlar küpe ve broşlar oluyor.
“Eserlerimle 15 Şubat’ta Paris’te olacağım”
Zamanında dışlanmış olan ressamların bağımsız sanatçılar derneği olarak kurduğu bir kuruluşun yaptığı sergi kapsamında ben de eserlerimle 15 Şubat’ta Paris’te olacağım.
Dilerim ki tüm sanatçılar sanatçı adayları kariyerlerinde en güzel anları yaşayacakları üretme potansiyellerine kavuşsunlar. Benim yeni sanatçılara önereceğim şey özgün olmaları. İnternetten pinterestte kopya edilen işler yapmamaları. Doğayı kopyalasınlar, doğayı resmetsinler kendi çektikleri fotoğraftan bakarak çizim yapsınlar ama yine de başkasının üretimini kopyalamasınlar
“Aşıdan sonra, sanat sergilerinde ve satışlarda patlama oldu”
Son olarak sanatın birleştirici gücünden fiziki olarak pandemide mahrum kaldık ama dijital yollarla da olsa internet ortamında sergiler gezdik tiyatrolar izledik, sanatın ulaşılabilirliğindeki bu dijital dönüşüm uzun vadede sanatın tüketiminde de kalıcı değişikliklere yol açar mı sizce? Mesela sinemalar açıldı ama pandemide toplum nertflixe çok alıştı ve şu an gişeler hala toparlanabilmiş değil…
Tüm bunların, bir tür yerinde sayma adımı ve can sıkıntısını giderme olduğunu düşünüyorum. Aşıdan sonra, sanat sergilerindeki ve satışındaki patlama bunu gösteriyor. İnsanlar hastalık tehlikesine rağmen sergilere maskeli bir şekilde katılıyor ve sosyalleşiyoruz. İnsan doğasında vardır bu…Değiştirilemez. Tabii ki, sanal alemin ayağımıza kadar gelen hizmetleri görmezden gelinemez ve gelecekte de gelişerek devam edecektir. Ama insanlar bireyselliklerini ve bunu toplumla paylaşma isteklerini asla bırakmazlar. Dokunmak ve karşılıklı sohbet insani bir ihtiyaçtır. Hastalık tehlikesi geçer geçmez her şey kesinlikle normale dönecektir. Tarih okuyan herkes bunu öngörebilir.